Bana göre insanın kendisini anlatması gereksiz ve saçma. Yoğurt konusunu ele alırsak, hiçkimse benim ki ekşi demiyor, buradan yola çıkışla, ben kötüyüm demeyecek. Böyle bir şey istendiğinde hep şu soruyu sormak isterim:Freud akrabanız mıydı? Neden psikanaliz istiyorsunuz, normal görünmüyor muyum? Zamanla siz tanısanız, eğrimle-doğrumla. Beni yormasanız!!! Tamam, tamam çok ısrar ettiniz oturun okuyun, işte ben... Bebek Ege’de! Yaşımla, Cahit Sıtkı Tarancı’nın belirlediği yolun yarısını henüz geçtim. Ege’nin şirin, eşsiz, Türkiye’nin Paris’i denilen kasabasında doğdum ama Eyfel kulesiz Paris’ti. Kasabanın bu ünvanı almasının sebebi: Atça’nın imar planını yapan Hafız Abdi Bey’in Fransa’nın Paris şehrinden esinlenip, kasabanın sekiz ana caddesini orta merkezdeki parka bağlamış olmasıdır. Coğrafya kitaplarına girmiş bir kasabadır. Boşuna eşsiz demiyorum... Bu coğrafyada, binlerce yıllık uygarlık kalıntılarının gölgesinde “farklı� gelişiyorsunuz. Bizim oralarda büyüyen çocular biraz ukala olur ya da ben öyleyim. Anlayış gösterirsiniz artık. Çünkü çok şanslı çocukluk geçirdik bizler; dağdaki zeytin ağaçlarının arasından, ovadaki incir ağaçlarına uzanan yollar üzerindeki narenciye bahçelerinin portakal çiçekleri kokusunu içimize çekip, nar çiçeği rengini ağacında görüp öğrendik , taze cevizden ellerimize kınalar yaktık, doğayla barışık büyüdük...